26 Aralık 2014 Cuma

Dans Türküsü - Böyle Buyurdu Zerdüşt


   Zerdüşt, bir akşam, havarileriyle bir ormandan geçiyordu. Bir pınar ararken ağaçlar ve çitlerle çevrilmiş, sakin, yeşil bir çimene vardılar. Burada kızlar birbirleriyle dans ediyorlardı. Zerdüşt'ü görünce dansı bıraktılar. Fakat Zerdüşt dostça bir jestle onlara yaklaştı ve şöyle dedi:
   ''Dansı bırakmayın sevimli kızlar. Yanınıza gelen, kem gözlü bir oyunbozan ve bir kız düşmanı değildir.
    Ben şeytana karşı tanrının sözcüsüyüm. Şeytan ağırlığın ruhudur; ama ben sizin hafif, ilahı danslarınıza ve güzel bilekli ayaklarınıza nasıl düşman olabilirim?
   Gerçi, ben bir ormanım ve koyu ağaçlardan bir geceyim. Ana karanlığından ürkmeyen, servilerimin altında gül fidanları da vardır.
   Ve kızların en çok hoşuna giden küçük tanrıyı da bulur. O, pınarın yanında gözü kapalı yatmaktadır.
   Evet, bu gündüz hırsızı güpegündüz uykuya dalmış! Acaba çok mu kelebek kovalamıştı.
   Güzel dansözler, eğer küçük tanrıyı biraz zorlarsam bana kızmayın; o, bağıracak ve ağlayacaktır. Gülebilmek için henüz ağlamaktadır.
   Yaşlı gözlerle sizden bir dans rica edecektir. Ve bizzat ben, onun dansına bir türkü söyleyeceğim.
   O ağırlığın ruhuna, bir dans ve alay türküsü söyleyeceğim. Siz ona dünyanın hakimi dersiniz, en güçlü ve görkemli şeytan odur.''
   Kupido ve kızlar birbirleriyle dans ederlerken Zerdüşt'ün söylediği türkü şudur:


   Ey hayat, geçen gün, gözlerinin içine baktım. Kavranmaz bir aleme daldığımı duydum.

   Fakat sen beni oradan altın bir olta ile çektin ve seni kavranmaz diye nitelediğim zaman, alaylı güldüm.

  ¨Bütün balıkların sözü bu, ¨ diyordun. ¨Kendilerinin kavrayamadığı şeye kavranmaz derler.

   Fakat ben sadece dönek, vahşi ve herşeyimle bir dişiyim ve erdemli olmayan bir dişi.

   Siz erkekler bize sadık, sonsuz, esrarlı deseniz de kendi erdemlerinizi bize yakıştırırsınız, ey erdemliler.¨

   O inanılmaz şey, böyle gülüyordu. Fazla kendisini yerdiği zaman gülümsemesine hiç inanmam.

   Vahşi ¨hikmet¨imle baş başa konuşurken öfke ile bana şunu dedi: ¨Sen istiyorsun, arzu duyuyorsun ve seviyorsun, bunun için hayatı övüyorsun.¨

   Az kalsın, kötü bir cevap verecek ve öfkeliye gerçeği söyleyecektim. En kötü cevap ¨hikmetïne gerçeği söylemektir.

   Üçümüz arasında durum böyledir. Aslında yalnız hayatı seviyorum. Onu, en çok nefret ettiğim zaman seviyorum.

   Fakat ¨hikmetïme karşı pek yumuşağım. Bunun nedeni, bana hayatı sık sık hatırlatmasıdır.

   Onun gözü, gülüşü ve altın oltası vardır. Bu ikisi birbirine o kadar benziyorsa ben ne yapayım!

   Bir gün bana hayat bu ¨hikmet¨de kim, diye sorunca; evet hikmet, dedim; ona, susuzluk duyulur ve doyulmaz. Ona perdelerden bakılır. O, ağlar içinden tutulur.

   O, güzel mi? Ne bileyim Fakat en yaşlı sazanlar bile onunla yemleniyor. O, kaprisli ve inatçıdır. Çok defa dudaklarını ısırdığını, tarağıyla saçını ters taradığını gördüm.

   Belki de kötü ve sahtedir ve her şeyiyle bir dişidir. Fakat kendisini yerdiği zamandır ki en fazla iğfal eder.¨

   Bunları hayata söyleyince alaylı güldü ve gözünü kapadı. ¨Kimden bahsediyorsun? Benden mi? Haklı bile olsan bu, yüzüme karşı söylenir mi? Fakat şimdi biraz daha 'hikmet'nden bahset.¨

   Ah sevgili hayat, gözlerini yine açtın ve kendimi yine kavranmaz bir aleme dalmış buldum.¨

   Zerdüşt bu türküyü söyledi. Fakat dans bitip kızlar gidince içlendi.

   ¨Güneş çoktan battı¨ dedi. Çayırlık nemli, ormandan serinlik geliyor. Etrafımda bilinmez bir şey var ki düşünceli bakıyor, Ne o Zerdüşt, sen yaşıyor musun?

    Niçin, niye, ne sayede, nereye, nerde, nasıl?

    Hala yaşamak, delilik değil mi? 

   Ah dostlarım, içimde böyle konuşan, akşamdır. Kederimi bağışlayın.

   Akşam oldu. Akşam oluşunu bana bağışlayın.

   Zerdüşt böyle dedi.



                                                                                                     Friedrich Nietzsche


0 yorum:

Yorum Gönder